Soframızdan hiç ayrılmayan besinler vardır. Hani cama konan kuşlar gibi. Hep orada olsunlar isteriz. Hep bizimle olsun. Ekmek gibi, bulgur gibi. Eee, biz Türkler böyleyiz, karbonhidratımızı severiz. Hatta karbonhidratı karbonhidratla tüketmeyi daha çok severiz. Yufka ekmeğin arasına etli bulgur sarar, mantıyı ekmekle yeriz. Bizim bu sevdamıza göz diktiler. Önce karbonhidrat tüketmeyin dediler. Karbonhidrat tüketmeden olur mu? Beynin kullanabildiği tek enerji kaynağı glikoz yani kan şekeri iken nasıl karbonhidrat tüketmeyelim? Karbonhidrat tüketelim ama yulaf, bulgur, makarna gibi kompleks karbonhidrat kaynaklarını tüketelim. Bu sayede kan şekerimiz yavaş ve dengeli yükselsin. Bazı uzmanlar da dediler ki “Karbonhidrat tüketmeyin, et yiyin.” Ne yazık ki, bunu söyleyenler beslenme ve diyet uzmanı değillerdi. Bulgur, makarna gibi karbonhidrat kaynaklarını tüketmez ve etten zengin beslenirseniz ne olur biliyor musunuz?
Karbonhidrat Yerine Et Tüketmenin Yaratacağı Riskler
Birincisi, et gibi hayvansal kaynaklı besinler fosfor mineralinden zengindir. İnsan vücudunda fosfor ile kalsiyum arasında bir denge vardır. Fazla et yer ve fazla fosfor alırsanız kalsiyum seviyeniz düşmeye başlar. Kalsiyum seviyesi düşük olanların kemik erimesine yatkınlığı artar. Basit bir düşme sonucu kalçasını kıran yaşlı bireylerle hepimiz karşılaşmışızdır. Çoğunlukla bu düşmenin nasıl gerçekleştiği ise tam bir muammadır. Size şaşıracağınız bir bilgi vereyim. Yaşlandığında kemik erimesi ileri seviyeye ulaşmış kişilerin kalçaları ayakta kırılır ve bu kişiler düştükleri için kalçaları kırılmaz, ayaktayken kalçaları kırıldığı için düşerler.
İkincisi, her 30 gram et parçası 6 gram protein içerdiği gibi 5 gram da doymuş yağ içerir. Ne kadar çok hayvansal kaynaklı besin tüketirseniz o kadar çok doymuş yağ alırsınız. Ne kadar çok doymuş yağ alırsanız karaciğer yağlanmasıyla karşı karşıya kalma ihtimaliniz o kadar artar. Karaciğer yağlanması ilerlediği takdirde siroza dönüşebilir. Bu yüzden et ya da diğer hayvansal ürünler tükettiğiniz öğünlerde, bulgur gibi posa içeriği yüksek besinlere de yer verirseniz, yağın ve kolesterolün bağırsaklardan emilimini dengelemiş olursunuz.
Üçüncüsü, hayvanlar da toksinlerini bizim gibi dokularında biriktirirler. Ne kadar çok et yerseniz o kadar toksine maruz kalırsınız. Toksin maruziyetini azaltabilmek için dengeli öğünler tüketmeli; öğünlerinize bulgur, makarna, nohut, sebze gibi posadan zengin besinler eklemeli, meyve tüketmeyi ihmal etmemelisiniz.
Dördüncüsü, biz Türkler pıhtılaşma bozukluklarına genetik olarak yatkın bir toplumuz. Hayvansal kaynaklı besinlerden zengin beslendiğimiz takdirde genetik yatkınlığımız sebebiyle pıhtı atması ve damar tıkanıklığıyla karşılaşma riskimiz de artar. Damar tıkanıklığı ise Rus ruleti gibidir. Kalbe giden bir damarınız tıkanırsa kalp krizi, beyne giden bir damarınız tıkanırsa inme geçirebilirsiniz. Beşincisi, hayvansal proteinler iri moleküllüdür. Böbrekler iri moleküllü besin ögelerini süzerken yorulurlar. Bunun sonucunda böbrek hasarı gelişebilir.
Altıncısı, böbrekler bu iri moleküllü besin ögelerini süzerken çok su kullanırlar. Hayvansal kaynaklı besinlerden zengin beslenen kişilerin vücudu dehidrasyona uğrayabilir yani fazlasıyla su kaybedebilir. Su ise yaşamın kaynağıdır. Sözün özü, her duyduğunuza inanmayın. Bu konunun gerçek uzmanları ne diyor, diye araştırın. Kahvaltıda tam tahıllı ekmek, öğle yemeğinde bulgur, akşam yemeğinde makarna yemekten korkmayın. Zayıflayacağım derken sağlığınızdan olmayın. Nuh’un Ankara Mutfak Akademisi’nden şeflerimizin hazırladığı tariflerden oluşan oynatma listemize ulaşmak için hemen tıklayın.
Dr. Tuba Günebak
Beslenme ve Diyet Uzmanı