İnsanlık tarihi kadar eski temel besin kaynağı buğday, medeniyetin köklerini de oluşturuyor.

Bugünden çok uzun yıllar önce, avcı ve toplayıcı yaşam süren insanoğlunun hayvansal gıdalar dışındaki en temel besin kaynağı buğdaydı. Göçebe yaşamın son bulması ve yerleşik yaşamın başlaması, medeniyetin temellerini atan bir gerçek ise, yerleşik yaşam gerekliliğini ortaya çıkaran en önemli etken de buğdaydır denebilir.

Önceleri doğadan toplanan, sonradan ise tarımı yapılmaya başlanan buğdayın tarihi insanoğlu kadar eski.  Ekim ve hasat uzun süre gerektirdiği için göçebe yaşantısını bırakıp yerleşik yaşama geçen insanoğlu, yerleşik yaşamla artan nüfusa yetecek gıdayı karşılayabilmek için tarım teknolojilerini geliştirdi; üretimi daimi kıldı. Artan üretimin fazlasını kendinde olmayan başka bir ürünle takas ederek ticaretin temellerini attı. Önce köyler, sonra şehirler, sonra medeniyetler kuran insanoğlu, mülkiyeti icat etti. Haklarını korumak için hukuk sistemleri uygulamaya başladı, tüm bunları kalıcı hâle getirebilmek için çeşitli ifade sistemleri geliştirdi, yazıyı buldu. Tarımsal üretim ve yerleşik yaşamla temel fiziksel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra, entelektüel uğraşlar buldu. Sesleri müziğe, yazıyı edebiyata, zanaati sanata dönüştürdü.

Bilinen kaynaklar, Mezopotamya bölgesinde tarım yapılan ilk yerleşimlerin 11 bin yıl öncesine kadar dayandığını gösteriyor. Türkiye’de Cafer Höyük, Çayönü gibi bölgeler, buğday tarımı yapılan ilk köyler olarak karşımıza çıkıyor. Buğday, insanoğlunun yerleşik yaşama ve tarıma başladığı ilk zamanları takip eden yüz yıllar içerisinde medeniyetin, zenginliğin ve gücün göstergesi hâline geliyor. Örneğin Anadolu’nun ilk imparatorluğu Hititler, Çorum yakınlarında Hattuşa’da, M.Ö. 13. Yüzyılda, tonlarca kapasiteli buğday siloları inşa ediyor. Ağrı’ya bağlı Patnos’ta, M.Ö. 800-700’lü yıllara uzandığı tahmin edilen silolar ve buğday kalıntıları, Anadolu’nun, bu bitkinin tarımında binlerce yılı geride bıraktığını ortaya çıkarıyor.

Araştırmalar, ilk tarım köylerinde yalnızca iki atalık tohum olduğunu gösteriyor: Siyez ve Gernik. İlerleyen yıllarda coğrafya şartları, üretim ve depolama teknikleri, dönemin teknolojisi ve insanın doğaya dair bilgi birikimi genişledikçe, Anadolu, yabanî buğday türlerinin çeşitlendiği ve dünyaya yayıldığı bir merkeze dönüşüyor.

Bin yıllar içerisinde önce suda haşlanan, sonra kavrularak tüketilen, onun akabinde iki taşın arasında ezilerek una dönüştürülen ve ekmeğin temelini atan buğday, yemek kültürünün de köklendiği bir nimet oldu. Buğday, hâlâ dünya nüfusunun en önemli besin kaynaklarından biri olarak varlığını sürdürüyor.

Yorum yap!

İlgili İçerikler